İnsanoğlu hayata geldikten sonra kendisi için hazırlanan bir ortamda yaşamaya başlar. Bu ortam onun ilk sosyal çevresi olan anne-babası, varsa kardeşi ve diğer akrabalarından oluşur. Bu sosyal çevre insan büyüdükçe değişmeye ve büyümeye başlar. İnsan hayatını sürdürürken en önemli şey, onun etrafındaki kişilerle sorunsuz bir hayatı nasıl yaşaması gerektiği konusudur. The Human User Manual (HUM), insanın yaratıcısı ile ilişkilerini düzenlediği gibi, hemcinsleri ile de problemsiz hangi kurallar içinde yaşaması gerektiğinin sınırlarını çizer.
Bütün varlıklar kendi cinsleri ile birlikte ve bir topluluk halinde yaşarlar. İnsan da doğası gereği sosyal bir varlıktır ve topluluklar halinde ve toplum içinde yaşar. Bu nedenle bütün insanlar hayatlarını yaşarlarken biribirlerine muhtaçtırlar, hepsi ilk insan Adem’in çocuklarıdır ve biribirlerinin kardeşidir. Toplu halde yaşarken uyulması gereken ve yapmaktan sakınılması gereken kurallar vardır. The HUM, huzurlu bir toplum için zaman ve mekana bağlı olmayan kurallar koyar ve onları teoride bırakmaz, pratik uygulamalarını da gösterir.
The HUM’ın öngördüğü huzurlu ve yaşanabilir bir toplum için geçerli olan temel kurallar: Adalet, eşitlik, sevgi ve yardımlaşmadır. Bu kurallar uygulanırken din, dil, renk, ırk, bölge, millet, devlet, üst veya alt sınıf, zengin-fakir, güçlü-zayıf farkı gözetilmez. Bütün insanlar ilk insan Adem’den kardeş olarak kabul edilir. Kimsenin haksızlığa uğramasına, dışlanmasına, zulmedilmesine, hakir görülmesine, fakir bırakılmasına, yardım edilmemesine müsade edilmez. Yukarıda sayılan temel ahlakî kuralların uugulanması için de gerekli bütün diğer yan tedbirler alınır, ihmal edilmez. Zaten The HUM, insanoğlunun hayatta ihtiyacı olan ve uyması gereken kurallardan oluşur. Toplum hayatı için koyduğu kurallar bunların başında gelir.
The HUM, huzurlu bir toplum için adalate temel unsur olarak görür. Toplum fertlerini gerçeğin tarafını tutmaya, hakkı söylemeye, doğruluktan ayrılmamaya teşvik eder. Kendimizin, ebeveynimizin ve akrabamızın aleyhine de olsa haktan, adaletten ayrılmamayı; acı da olsa hakkı, gerçeği söylemeyi; hak, hakikat neredeyse o tarafta yerimizi almamızı öğütler. Kişinin kendisi için sevmediği bir şeyi başkası için de sevmemesi gerektiği, kendine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına da yapmama düsturu, elinden ve dilinden komşuların ve bütün insanların emin olması gibi konuların huzurlu bir toplumun temel konuları olduğu uyarısında bulunur.
The HUM, hayatı yaşarken ölçülü, dengeli ve bütün yaratılmışlara karşı sorumluluk bilinci içinde yaşamamızı öğütler. İnsanın sosyal yaşamı çeşitli dengeler üzerine kurulmuştur. İnsanın sosyal çevresiyle oluşturduğu ilişki en büyük dengelerden biridir. İnsanın insanlardan oluşan çevresi ile ilişkileri düzgün değilse, bu insanın diğer varlıklarla da ilişkilerinin düzgün olması beklenemez. Hemcinsine karşı sorumluluk bilincini kaybetmiş kişi bencil davranışlarını hayat merkezine alarak yaşamaya başlayacağından, yaşam biçiminin kullandığı çevreye ne kadar zarar verdiğini, ne kadar haksız davranışlar içinde bulunduğu onun için önemli olmaktan çıkar. The HUM, insanoğlunun hemcinsleri ile ortaklaşa kullandığı ve içinde yaşadığı çevreyi de toplum hayatının bir parçası olarak görmesini ister.
The HUM’a göre en iyi insan; insanların arasına katılıp, onların eza ve cefalarına tahammül edip, onlara faydalı işler yapandır. “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır.” The HUM’ın sunduğu sistemin en büyük güzelliklerinden birisi de budur. Bu sistem, sosyal yönü tarif edilmeyecek kadar zengin, kuvvetli ve büyük olan bir sistemdir. Çünkü bu sistemde bir insan iyilik yaparsa kendisine yapar, kötülük yaparsa yine kendisine yapar. İyilik yaptığı zaman ödül kazanır; kötülük yaptığı zaman ceza kazanır. O bakımdan The HUM, başkasına faydası dokunan, başkasına hizmet eden insan olmayı önemser ve önceler. Bir fert ne kadar çok sosyal organizasyona üye ve sosyal yönden ne kadar aktif ise o kadar değerli ve itibarlı, o kadar medenî ve modern demektir. Bir toplumun değeri, kalitesi de, içindeki hayır cemiyetlerinin, vakıf ve derneklerin, sosyal müessese ve teşkilatların çokluğu ve etkinliğine bağlıdır.
The HUM, Yaratıcı’nın hoşnutluğunu kazanmanın yolunun yarattıklarına - kurda, kuşa, leyleğe, kediye, kuzuya, köpeğe, insana- hizmet olduğunu her zaman vurgular. Herşeye faydalı olmanın yolunu aramayı, bulmayı ve yapmayı, etrafımızı böyle projektör gibi taramayı teşvik eder. İyi insanı; sosyal yönü gelişmiş, topluma faydası dokunan, toplumun öteki fertlerine yardım yapabilen, hizmet götürebilen, faydalı olabilen; bencil olmayan, başka insanlar için bir şeyler yapabilen insan olarak görür. “Olgun insanı, dağ başına çekilip de kendi başına yaşayan değil, insanların arasına girip de insanlara faydalı olan kimse” olarak tarif eder. The HUM, insanların dertleriyle dertlenmemeyi, komşusu aç yatarken onunla ilgilenmemeyi hoş görmez.
The HUM, toplum huzurunu bozacak en önemli unsur olarak, hayatımızın devamı için bedenimize Yaratıcı tarafından konulmuş olan ve idare müdürü gibi çalışan nefsimizi, yani kendi öz benliğimizi görür ve onun terbiye edilmesi gerektiğinin üzerinde durur. Terbiye edilmemiş nefis kendi keyif, zevk ve menfaatini düşünür; bu yüzden başkalarıyla hasım olur zıtlaşır, çekişir; bencildir, sorumsuzdur, ölçü ve sınır istemez, işin sonucunu düşünmez; o sebepten kötülüklere akıp gider. Tembel, istismarcı, beleşçi, kibirli, kendini beğenmiş, ukala, huysuz, hasetçi, öfkeli, kindar, zalim, gaddar, vefasız, sabırsız, nankör... vesairedir. Başkalarını düşünmek istemez. Ondan bu haliyle insanlığa hayır gelmez. Fakat toplum hayatı, tamamen aksinedir; ölçü ister, başkalarını düşünmek ister, uyum ister, sabır ister; aşırı arzulara, hırs ve heveslere, bencilliğe dizgin ister, sınır çizer, karşı çıkar.
The HUM ve onun sunduğu sistem, toplum hayatının huzurlu şekilde devam etmesini sağlayacak her hareketi ödüllendirdiği gibi, toplumun huzurunu bozacak, toplum içine fitne ve huzursuzluk sokacak her hareketi de yasaklar ve cezalandırır.